anatolia
 
nbc home  

 

 

Nuri Bilge Ceylan ile söyleşi

Esin Küçüktepepınar, Sabah Gazetesi, 23 Mayıs 2011  (Cannes)

Taşrada bir cinayet soruşturması ve karanlık bozkırlarda ceset ararken kendi hal ve ahvallerine dalan insanlar... Cannes'da Altın Palmiye için yarışan Bir Zamanlar Anadolu'da için yönetmenin 'en konuşkan, en pahalı, en geniş kadrolu' gibi ansiklopedik bilgiler verebiliriz. Gelgelelim her 'auter' yönetmen gibi sanatçı kaygıları aynen baki. Nuri Bilge Ceylan için bu suç öyküsünün esasen önemi yok; maksat bıçak sırtı durumların açık ettiği insanlık hallerini tesbit etmek. Katilin (Fırat Tanış) rehberliğindeki doktor (Muhammet Uzuner), komiser (Yılmaz Erdoğan) ve savcının (Taner Birsel) geceyi gündüze bağlayan uzun arayışlarında uçsuz buçaksız karanlık bozkırların ortasında 'kaybolmaları' işten değil. “Üç Maymun”dan sonra Ebru Ceylan ve Ercan Kesal ile ikinci kez işbirliği yapan Ceylan, günümüz Anadolu'sundan manzaralar eşliğinde kasaba bürokrasisindeki iktidar ilişkilerini de sızdırıyor. Gönlümüzden kopan en iyi erkek oyuncu ödülü 'toplu kadro' olarak onlara zaten. Ceylan ile ödül gecesine bir gün kala, gala akşamı koşuşturmasında sohbet ettik. Yorgundu ama bizi kırmadı. Gerçi Cannes'ın 'gediklisi' olarak ödül beklentilerini sorduğumuzda 'bu konular üzerine konuşmayalım, beni utandırıyor' sözleriyle bahsi kapattı. Herkesin merakla beklediği filmi Cannes'daki dünya prömiyerinde izlemek bir ayrıcalıktı elbet. Henüz izlemeyenler için mevzuyu ele vermemek gerekliliğiyle azıcık zorlansak da Anadolu'nun zamansızlığı, erkekler aleminin raconları, bürokrasinin cilveleri ve daha çok şey üzerinden bahis açtık.

 

Oyunculuklardan başlarsak; Taner Birsel gibi önemli aktörler bir yana Yılmaz Erdoğan misali komedyen olarak çok tanınan, mimikleri çok oturmuş oyuncularla kendi üslubunuzla çalışmak nasıldı? Bu oturmuş mimikleri kendi paydanızda biraraya getirmek zor olmadı mı?
--Doğrusu oyuncuların hemen hepsi bu konuyu sete gelmeden zaten kendileri de düşünüp belli bir hazırlık yapıp gelmişlerdi. Ama gene de birbirinden çok farklı tarzlara ve alışkanlıklara sahip bir sürü oyuncuyu ortak bir paydada buluşturmak kolay oldu diyemem. Ama sonuç olarak hepsinin olağanüstü bir çaba gösterdiğini ve performanslarından son derece memnun olduğumu söyleyebilirim.

Bu oyuncular baştan yani senaryo aşamasından bu yana kafanızda mıydı?
--Hayır. Senaryo aşamasında aklımda olan tek oyuncu zanlı Kenan rolündeki Fırat Tanış’dı. Diğerleri uzun süren bir kasting çalışması ile ve deneme çekimleri yapılarak seçildi.

Filmin adından başlarsak 'Bir Zamanlar Anadolu'da” çok masalsı bir şeyleri çağrıştırıyor değil mi?
-Sergio Leone'ye küçük bir selam olarak düşünelim, çok severim. Bana sinema sanatında çok şey öğretmiştir. Onun filmlerinden sonra “Bir zamanlar Çin’de” ya da “Bir zamanlar Meksika’da” gibi birbirine hiç benzemeyen çeşitli filmler çekildi. Zaten filmin içinde bir karakterin repliğinde “Bir Zamanlar Anadolu’da” sözü geçtiği için bunun filmin ismi olarak da düşünülebileceğini, sevdiğim bir yönetmenin başlattığı bu “geleneğin” içinde kendi topraklarımızın adıyla ve tabi kendi tarzımızla yer almanın hiç de fena olmayabileceğini düşündük.

Film isminin çağrıştırdığı gibi geçmişte geçmiyor. Aslında bir zamansızlık hissiyatı alıyoruz, yanlış mı?
--Evet. Geçmişte geçmiyor. Ama deyim yerindeyse bir bakıma “geleceğin geçmişi”nde geçtiği söylenebilir. Zamansızlık hissiyatı dediğiniz şey belki ordan geliyor olabilir.

Açılış bir Nuri Bilge Ceylan filmi imzası. Derken araba içindeki karakterlerin gayet mevzu dışı 'yoğurt muhabbetine ' geçiyoruz. Sinemanızda sessizliğe alıştığımız için şaşırttı bizi açıkçası.
--Bu sahnede biraz önce rakı içerken gördüğümüz Kenan karakterinin, arabanın içindeki konuşmalardan kopuk, sessiz ve karanlık bir şekilde oturduğunu göstererek işe başlamak önemliydi bizim için. Kenan’ı kuşatan mavra, yani “manda yoğurdu” muhabbeti, bir öğleden sonra hemen “hallediverip döneceğiz” düşüncesiyle yola çıkmış ekipte cesedi bulamamanın yaratacağı endişenin henüz başlamadığını göstermesi açısından da gerekliydi.

Film suçtan ziyade suçun onlar üzerindeki etkisini anlatıyor. Bıçak sırtı durumlarda insanlık hallerini göstermeyi önemsiyorsunuz değil mi?
-- Bıçak sırtı durumlar insan ruhunun birtakım saklı niteliklerini ortaya çıkarabilecek bir potansiyel içerdiği için manzarayı biraz zenginleştirebiliyor. Ama sıradan insanlık durumları da önemli benim için.

Şöför Arap Ali'nin 'bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete' sözü de uzayan tekinsiz gecenin habercisi sanki. Kıyamet misali kendileriyle hesaplaşma yoluna düştüler değil mi?
--Filmin ilk bölümünde, bir bozkırın sonsuz karanlığı içinde devam eden ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görünen, seyirciyi de bu duyguya ortak eden biraz boğucu bir atmosfer içinde devam eden bir yolculuk yaratmak istedik. Bu nedenle bu bölümü günümüzün film izleme alışkanlıkları ile kıyaslandığında seyirciyi epey zorlayabilecek bir uzunlukta tuttuk.

Bu karanlık erkekler dünyasında aslında kadın yok ortalarda. Ve aniden bir 'serap' gibi beliriveriyor. Neden? O bölüm gayet gerçeküstü, mucize gibi bir etkisi var.
--Senarya yazım aşamasında, Anadolu’da görev yapmakta olan bazı komiser, savcı ve hakim gibi bürokratlara akıl danıştığımız oldu. Bir gün bir emniyet amiri bize şöyle birşey anlattı: “Bazen bir suçluya suçunu itiraf ettirmek için 3 gün dayak atarsın tek kelime söylemez ama sonra ordan mesela bi kadın görür ya da bir çocuk sesi duyar ve birden ağlayarak suçunu itiraf eder”. Hayat, çok daha küçük ayrıntıların büyük roller üstlenebileceği şaşırtıcı ayrıntılarla doludur. Karanlık, boğucu ve toz toprak içinde geçen karamsar bir yolculuğun ardından ortaya çıkan masum küçük bir kızın varlığı insanın ruhunda şaşırtıcı dönüşümlere neden olabilir.

Çocuğun topa vurduğu sahne hayatın herşeye rağmen devam ettiğine dair önemli bir ipuçu değil mi? Ama doktorun yüzündeki ifade karamsardı yine.
--Doktorun yüzündeki ifade karamsardı diyemem. Ama herşeye rağmen hayatın devam ediyor olmasının da trajik bir boyutu var biraz.

Ölüm ve morg filmde tekrarlanan temalar. Taşrada ölüm farklı mı algılanıyor sizce?
-Tabii ki.

Çok konuşkan bir film diyoruz ama dön dolaş aynı yönetmen olarak aynı tasaları görüyorum. Yine de farklı bir kulvarda zorlandınız mı?
-- Hayır.

Filmde hep bir tekinsiz hava var; sanki her köşeden kirli bir sır, bir kötülük çıkacakmış gibi.
-- Karanlıkta öyle olur.