nbc home  

İlk Filmi "Kasaba" ile dikkatleri üzerine çeken Nuri Bilge Ceylan:
"Piyasa acımasız ve demirden yasalarla işliyor!.."

Mehmet Erdem, Antrakt Sinema Gazetesi, Sayı:59, 19-25 Aralık 1997



Nuri Bilge Ceylan, 1959 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra iki yıl Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümünde öğrenim gördü. 35 mm. olarak çektiği 20 dakikalık "Koza" adlı kısa filmi ile 1995 Cannes Film Festivali dahil 17 uluslararası festivale katıldı. Aynı yıl "Kültür Bakanlığı Başarı Ödülü", Mısır'da ve İstanbul Kısa Film Festivali'nde "En İyi Film" ödüllerine layık görüldü. "Kasaba" yönetmenin ilk uzun metraj film çalışmasıdır.

. Sinemaya bakışınız nasıl. Sinemayı seçtiniz mi? Yoksa fotoğraf sonrasında kendiliğinden gelişen bir şey miydi?
. Fotoğraftan sonra kendiliğinden gelişen bir şey değildi. Beni sinemaya zorlayan, daha çok, duyumsadığım ya da gözlemlediğim hayatla sinemada gördüğüm hayat arasında var olduğunu hissettiğim ya da zannettiğim oransızlık oldu herhalde. Sinema, ancak sezgilerimle ya da algılarımla yakalayabildiğim bu hayatı elle tutulur hale getirmede daha muktedir görünüyordu. Bu kudretin kanıtı da, kişisel ve iyece spesifikleşmiş dünyalarını yaratan bazı yönetmenlerin filmleri karşısında duyduğum derin içsel etkiden başka bir şey değildi.

. Sinemanın ticari bir yanıt da var. Koza adlı kısa metrajlı bir filmi, ardından ilk uzun metrajlı filminiz Kasaba'yı çektiniz. Özellikle Kasaba uzun metrajlı film olduğu için mali açıdan daha zor olsa gerek, ama minimum şartlarda filminizi oluşturdunuz. İleride de bu şartlar altında mı çalışmak istiyorsunuz?

. Bilmiyorum. Ama iki filmlik kısa deneyimim bile bana sinema sanatının fazla lükse ihtiyacı olmadığını hissettirdi. Filmimde eleştirdiğim bazı hususlar var tabii. Ama bunlar minimum koşullarda çalışıyor olmaktan değil, yanlış kararlarımdan kaynaklandı. Yalnızca ekibe birkaç kişi eklemek ve sesli çekim koşullarını biraz daha zorlamak istiyorum. İdealimdeki çekim ekibi beş kişi.

. Sinemada bir ressam ya da yazar gibi bağımsız olmak zor. Eğer bağımsızlığınıza düşkünseniz bu anlamda sinemada istediğiniz filmi yapmanız zor değil mi?
. Evet, zor. Artık Tarkovski'nin Andrey Rublev'i yaptığı zamanlardaki gibi sinemacıların ardında farklılıklarınızı sinemalaştırmaya razı olacak bir otorite ya da sınırsız bir devlet desteği yok. Piyasa daha acımasız ve demirden yasalarla işliyor. İşleyeceği garanti ve riskleri minimuma indiren bir örnekleştirici şablonlara uyan projelere destek veriliyor, uymayanlar da uymaya zorlanıyor. Böyle bir ortamda sinema yapan birinin kişiselliğini, içselliğini ve masumiyetini koruması tabii ki çok zor, ama imkânsız değil. Ticari sinemanın uzağında kalmak isteyen her sinemacının kendi üretim koşullarını yaratması gerekiyor. Bence her zaman bir yol vardır. Düşük bütçe bu yollardan sadece biri. Ama bana göre en radikali, en akıllıcası ve en ahlaklısı.

. Peki ya diğer insanlara bağımlılık? Ressamın ya da yazarın bağımsızlığıyla kıyaslandığında?
. Sinema üretiminin en sevmediğim tarafı hep bu olacak herhalde. Bir ressamın ya da yazarın yalnızlığını hep kıskanacağım. Sinema direkt olarak insanı sosyalleşmek zorunda bırakıyor. Tipik hayatın çok dışında sentetik bir ilişkiler şebekesiyle kuşatıyor. Bu da içselliği, konsantrasyonu zedeleyebiliyor. Ama bazen tüm bunlar eğlenceli de olmuyor değil!

. Anlatmak istediğiniz şeyleri kendi yaşamınıza yönelik konulardan topluyorsunuz. Bu konuları seçmenizin sebebi nedir?
. Aslında konu aramak için uzaklara gitmeye üşenmemin nedeni, incir çekirdeğinden de film yapılabileceğine olan inancımdan kaynaklanıyor. Geçmişi sadece, içine kaçıp hayatı anlamlı kılabileceğimiz romantik ve korunaklı bir bölge olarak görme eğiliminde olduğunu sanmıyorum. Bunun, daha çok, güven duyduğum ve sınırlarını iyi bildiğim bir ortam içerisinde riski minimuma indirmek ve hareket serbestliğini kazanmak için seçtiğim bir yol olduğunu zannediyorum. Modern hayat, bireyi geleneklerine, dolayısıyla geçmişine olan bağlılıklarından tecrit etmeye çalışıyor. Böylece bireyin yeni olan ile daha kolay ilişkiye girmesi hedefleniyor. Böyle konulara yöneliyor oluşum, belki de bir türlü organik bir bağ kuramadığıma inandığım modern yaşantının değerlerine karşı bir direnme, geçmişime, geleneklerime ve sevdiklerime sahip çıkmaya çalışma olarak da nitelendirilebilir. Sinemamız artık Hollywood taktikleriyle film yapmaya çalışıyor. Kendisini görecek gözü ya da dile getirecek sözü kalmayan toplum, ötekinin bakışını benimser. Ötekinin sözüyle konuşur. Seyrettiğimiz filmler, reklamlar, gazeteler, hepsi birbiriyle uyuşmayan arzular dizisi doğurarak seyirciyi toplumsal bir bağımlılık şebekesi içine yerleştiriyor. Özellikle benim yaşlarımda olan herkesin artık önemli şeyleri kaybettiği duygusu ve kaygısı var. Böyle bir ortamda insanın güven verici aşkın bir kaynağa olan ihtiyacı iyice belirginleşiyor.

. Bir söyleşinizde yine "sıkıcı" bir film yapacağınızı söylemişsiniz. "Sıkıcı" filminden kastettiğiniz nedir?
. Orada kinaye yapmışım. Alışılmış sinemanın dışında bir film olduğu için birçoklarına sıkıcı gelecektir anlamında. Ama ben bunu baştan göze aldım.

. Festivalleri önemsediğinizi söylüyorsunuz; "Festivalleri hedefleyerek" film yapmak ne anlama geliyor?
. Bu tip filmlerin izleyici ile buluşma yerinin öncelikle festivaller olduğu gereğini idrak etmiş olmak anlamına geliyor.

. Vizyona giren filmleri takip ediyor musunuz?
. Sinema tek mabedim benim. İzlenebilir görünen hemen her filme gidiyorum.

. Son iki-üç senedir Hollywood dışı filmlere olan ilgide bir artış var. Seyirci bulamama endişesi var mıydı?
. Türkiye'de bu ilgiyi İstanbul Film Festivali sağladı. Seyirci bulamama gibi endişeden çok salon bulamama gibi bir endişem vardı. Doğrusu bu kadar seyirci ummuyordum.

. Filmde profesyonel oyunculara yer vermediniz. Amatör oyunular ya da filmi çektiğiniz yöredeki insanlara rol verdiniz. Doğal olması açısından iyi ama zaman zaman yanlış tarafları olmaz mıydı?
. Deneme çekimleriyle risk en aza indirilebilir. Amatör oyuncu meselesi biraz da yapmak istediğiniz sinema türüne bağlı. Mesela bir Bergman filmi için amatör oyuncu düşünemiyorum. Ama bir Kiarostami ya da Bresson filmi için de profesyonel oyuncu düşünemiyorum. Şimdilik hayalimde canlandırdığım belli bir sinemaya ulaşmak için amatör oyuncu daha uygun görünüyor. Ama bu konuda çok takıntılı değilim. Karışık da olabilir. Amatör oyuncu kullanmak ayrıca çok zengin bir portföyden seçim yapabilmenizi olanaklı kılıyor. Role çok uygun bir yüz, seyircinin başka bir rolde hiç görmediği bir tip yaratmış oluyorsunuz. Reklamcılar bile bu avantajların farkına varmaya başladı. Amatör oyuncu kullanmak istemekteki tek neden doğallığa ulaşmak olmayabilir. Sözgelimi Bresson doğallık peşinde değildi. Onun için en önemli şey "yüz" idi. İstediği yüzü arardı. Oyuncularına çok tekrar yaptırarak onları bezginleştirir, yüzlerini iyice ifadesiz bir hale getirmeye çalışırdı.

. Yeni bir projeniz var mı?
. Yine aynı bölgede bir film çekmeyi düşünüyorum. Henüz çok net değil.