nbc home  




NURİ BİLGE CEYLAN

Oğuz Makal, Mercedes Dergisi, Sayı.1, 2003

Boğaziçi Üniversitesi mühendislik bölümü çıkışlı, önceleri fotoğraf sanatıyla yakından uğraşmış Nuri Bilge Ceylan sinemada kendisini parlak başarılara ulaştıran ilk çabayı 48. Cannes Film Festivali’ne çağrılan “Koza” kısa filmle gösterdi.

Nuri Bilge’yi sinemaya “sezgileri ya da algılarıyla yakalayabildiği hayatı elle tutma” isteği yönlendirir. Bunun tam karşılığı sinema sanatıdır. Kişisel bir dünyayı kendine özgü bir dille kuran yönetmenlere hayrandır: örneğin Rus sinemacı Tarkovski, İran’lı yönetmen Kiarostami ya da İsveç’in yaşayan en büyük sinemacısı İngmar Bergman gibi. Sinemanın korkulacak kadar lüks bir sanat olmadığını düşünür, kaldı ki oyuncuları üç filminin de baş oyuncuları olacak anne ve babası, yakın arkadaşlarıdır. Ticari risk almadan, küçük bir çekim grubuyla film yapmaya başlangıçta karar vermiştir, her filminde sürdürecektir.

Bazı sinemacılar için konu bulmak zordur. Onun ise konu bulma içinse uzaklara gitmesi gerekmemektedir. Kendi sözleriyle “İncir çekirdeğinden de film yapabileceği”ne inanır. İlk filmi “Kasaba” işte böyle doğar. Siyah beyaz bu film, Hollywood filmlerine alışanların fazlaca sıkıcı bulabileceği bu ayrıntılı öykü, diğer kişisel filmlerinin kapısını aralayacaktır. “Okul müsameresi bile görmemiş” çocukların doluştuğu ilkokuluyla, kır yaşamıyla, ters çevrilen kaplumbağasıyla, ateş başında oturup gündelik,-kimseyi ilgilendirmeyen olaylardan, tarihten, oğullarının işsizliğinden söz eden aileyle, biraz da kendi kayıp geçmişine bir albüm yapar. Fotoğraflar, yaşadığımız dünyanın karmaşasını, ayrıntılarını, oradaki küçük çocukların, yaşlıların dünyasında bulabileceğimiz duygusal bir iç ses olur, yine onun hayran olduğu Rus yazar Anton Çehov’dan alıntılarla canlanır.

Nuri Bilge Ceylan kendine verdiği sözü tutar, yeniden Çanakkale’nin Yenice kasabasına, anne ve babasının yanına bu kez “Mayıs Sıkıntısı” filmini çekmek için döner. Bahçesindeki ağaçları kurtarmaya çalışan, aylardır şehirden gelecek tapu memurlarını bekleyen babası, yaptığı işlere akıl-sır erdiremeyen annesi, müzikli bir saatin hayalini kuran küçük bir ilkokul öğrencisi, kendini büyük kente atmak isteyen genç akrabası orada onu beklemektedir. Otobiyografik bu filmde, başlangıçta babasının kimselere benzemeyen özelliklerini anlatma isteği tipik, herkeste varolabileceklerle yer değiştirir. Filmin ilkinden ayrılan yanıysa, kahramanların eylemleri, sözleriyle izleyiciyi gülümsetmesidir. Ama acı bir gülümsemedir bu. Evet, yine Nuri Bilge Ceylan izleyiciyle filminin kahramanları arasına mesafe koymuş, onlara yönelen alaycı ve soğuk bakışı özellikle izleyiciden beklemiştir.

Bir eleştirmen “Mayıs Sıkıntısı”nın tek zaafının filmdeki teknik yetersizlik olduğunu söyler, “keşke 1 milyon dolarım olsa da Ceylan’a verebilseydim” diye ekler. Eleştirmenin sözleri ironi ya da içten, hangisi kabul edilirse edilsin, bu bonkör yaklaşımının gerçekte Ceylan’ın sinemasına ters düştüğünü belki fark etmemiştir. Çünkü büyük, gösterişli, profesyonel oyuncularla yapılacak bir Ceylan filmi; samimi, yalnızlık, uzak duygusu içeren Ceylan filmini gölgeleyecektir. Ancak iyi bir kopya baskısı, daha iyi ses ve daha iyi laboratuar kesin gereklidir. Nuri Bilge yine küçük bütçeli de olsa “Uzak”ta bunu başaracaktır. O günlerde film 70’lerin en iyi filmi gösterilen Yılmaz Güney’in “Sürü”, 80’lerin Yılmaz Güney/Şerif Gören filmi “Yol”un yanına, 90’ların en iyi filmi olarak yerleşir. Ama kader onu iki binlerdeki en iyi filmi de yapması için, yine bakışlarını Çanakkale’deki yakın dostu Mehmet Emin Toprak’a yöneltir. Artık aramızda olmayan bu oyuncunun sözleriyle “Nuri abisi ona gel deyince o da valizini toplayıp gitmiştir.” Ama bu filmle gelen başarının hemen ertesinde Mehmet Emin Toprak için ne yazık kader acı sonu hazırlayacak, onun beklenmedik ölümü herkesi yasa, kedere boğacaktır...Ama ne güzel bir seçimdir ki Cannes Film Festivali’ndeki jüri artık aramızda olmayan bu oyuncunun sessiz anma törenine, ona En İyi Erkek Oyuncu vererek katılır.

Sıra en otobiyografik bol ödüllü filimi “Uzak”a gelmiştir. Kahramanları önceki filmlerinden tanıdıktır. Üniversite sınavını kazanamamış ve çalıştığı fabrikası kapatılınca işsiz kalmış kasabalı genç, uzak ülkelere gidilen gemilerde tayfalık etmek hayaliyle büyük kent İstanbul’a fotoğrafla yaşamını kazanan akrabasının yanına gelmiştir. Fotoğraf sanatçısı –belki Nuri Bilge- ise, kendisini çok etkileyen Rus yönetmen Tarkovski’lere benzer gibi bir film yapmak hayalinin öylesine içindedir ki, bu çaresiz genç adamın geleceğiyle ilgilenmez bile. Bu zorunlu ve sıkıcı birliktelik aynı çevreden çıkmış iki insanın dünyasını anlamamızı kolaylaştırır. Film, İstanbul Uluslararası Film Yarışması’nda en iyi film , Nuri Bilge Ceylan da en iyi yönetmen ödülünü almıştır. Ama bir ödül daha vardır, terörün aramızdan çok erken aldığı sinema yazarı-yazar Onat Kutlar adına verilen ödül. O ödülün gerekçesi, “Uzak” için gönderilmiş sanki bir telgraf gibidir:

“Bireyin, kent ve taşradaki zaman ve mekanla arasına koyduğu mesafeye çok katmanlı bir yaklaşım.”

Nuri Bilge Ceylan’ın başlangıçtan itibaren filmlerinde bu yaklaşım sürüyor, onu orijinal yapan da bu tavrı ve onu kendine özgü fotoğraflarla, sakin, gösterişsiz gösterme biçimi. Kahramanlarıyla özdeşleşmeyi önleyen, onlara uzaktan bakan, dokunmamızı istemeyen, yaşamlarını zaman zaman ironik bulduğumuz, acıyla gülümsediğimiz ama insan olarak anlamamız, hissetmemiz için ayna tutan bir yaklaşım. Çünkü Onat Kutlar’ın sözleriyle “Yaşadığımız günlerin toprağına acının, yalnızlığın tohumları ekiliyor her gün. Ama gene de hiç unutmadan yapabileceğimiz bir şey var: Bir insan elinin sıcaklığındaki dayanışmayı gerçekleştirmek. Her şeyi değiştirebilir bu.” Bu dayanışma ise oradaki insanlara yüzümüzü çevirmek...

İşte Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraftan başlayan ve “Koza, Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak”ta sıraladığı etkileyici fotoğraflarla seyirciye bir dünya kurmayı, insan eli sıcaklığı iletmeyi başaran ödüllü sanat yaşantısından kısa bir kesit. Bu yaşantıda zevkli ve kendine özgü bir arayış, yaratıcı çaba, özgüven ve içimizden birilerini anlatma isteği birliktedir. O nedenle onun filmleri izleyiciye uzak değil, tersine yakın gelmekte, yurt dışında ve içeride ödül almayı sürdürmektedir.