nbc home  

Kasabadan gelen

Haydar Ergülen, Radikal Gazetesi, 26 Şubat 2003


Şimdi uzaklarda olan Mehmet Emin Toprak, üç Nuri Bilge Ceylan filminde oynamış, 'Kasaba', 'Mayıs Sıkıntısı' ve 'Uzak' ve içlerinde en çok 'Uzak'ı sevmiş "Bunun en büyük sebebi ise çekimlerde çok üşümem olabilir" diyordu son söyleşisinde.

Altyazı'nın Şubat sayısında Toprak'ın "Bilge abim" dediği Nuri Bilge Ceylan'la bir söyleşi var. Benim 'İkinci Yeni Sinema' diye nitelendirdiğim yeni Türk sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Ceylan. Onu Edip Cansever şiirinin sinemadaki karşılığı olarak düşünürüm. 'Uzak'ı izleyince Turgut Uyar'la da akraba olduğunu hissettim. Biraz da öyle değil midir, Edip Cansever biraz da Turgut Uyar, Turgut Uyar biraz da Edip Cansever değil midir?

Sinemanın yeni şairlerinden Nuri Bilge Ceylan, çekimlere tesadüf eden kar için "kar bastırınca Yusuf'un İstanbul'da dolaşmalarını karlı yapmaya karar verdik. Aslında çok şey değişmedi, görsellik dışında. Sonuçta Yusuf yine kadınlara bakacaktı, yine o yatık gemiyi görecekti, sadece karsız olarak görecekti" diyor. İyi ki karlı görmüş Yusuf (Mehmet Emin Toprak), çünkü Uzak'taki kar, rüya yerine geçiyor, Ceylan'ın "uyku ile uyanıklık arasında bir zaman vardır. Ne tarafta olduğunuzu anlayamazsınız." dediği şey oluyor. O yüzden sanki evimizin içinde, sokağımızda geçen 'Uzak', kasabadan gelen akrabanın şehre olan yakınlığıyla 'gerçeğin kendisinden daha da gerçek' olan bir rüyayı gösteriyor bize: Kar tesadüf, rüya tesadüf, Uzak gerçek. Kasabadan gelen çocuk şehirde yabancılık çekmesin
diyedir belki bu kar tesadüfü. Ama o kadar. Kasabadan gelen çocuklar atak da davransalar, 'dayanışma ruhu ölmediği için' gözü kara da olsalar, uzaktan gelenler uzağa geri dönerler. Mehmet Emin Toprak'ın kasabadan gelip şehirle, evimizle bizi yüzleştirip, "Bu kar gecesinde uzak bir yoldan/Rüzgâr gibi ta eski Anadolu'dan" gelip yine rüzgâr gibi gitmesi, yalnızca film icabı değildir. Tıpkı şimdi yıldızlar ve çiçekler ülkesinden mektup yazan Ahmet Kaya gibi. Hani elbirliğiyle uzağa göndermiştik ya onu da, 'hoşçakal gözüm' bile diyemeden gitmişti ya memleketinden. Bu kar, bu efkar, bu 'Üşür ölüm bile' havasında, 'O mahur beste çalar/Müjgan'la ben ağlaşırız' şarkısı kirpiklerimizin ucunda. Kasabadan gelen, şehirlerde yiten, uzaklığa gömülen bütün çocukların hatırası gibi yağıyor, yağsın kar. O yüzden, Nuri Bilge Ceylan, kasaba ile kar arasında görsellikten ileri bir akrabalık var...

Bir de kitap var bu karda aklıma düşen: 'Ba-şar-mak', Merih Akoğul'un fotoğraf kitabı, 'kimi ailelerin ne yapacaklarını bilmedikleri, kimilerinin eve kapattığı, kimilerinin de 'kader' diyerek sineye çektiği zihinsel ve bedensel engelli çocuklarla ilgili gündem oluşturmak ve toplumun, bu çocukların rehabilitasyonu konusunda gerekli duyarlılığı göstermesini sağlamak' amacıyla gerçekleştirdiği projeden seçtiği 97 fotoğrafı içeriyor. Albümden elde edilecek gelirin tümü, Adana Fehmi Kaya Özel Eğitim Merkezi'nde eğitim gören engelli çocukların geleceğine katkıda bulunmak için kullanılacak. İster şiir diye bakın, ister fotoğraf diye, fakat albümün önyazısını yazan Levent Çalıkoğlu'nun dediği gibi 'acı kavramının tüm tanımlarını ve acıyı paylaşmamızın yollarını yeni baştan düşünmemiz için bir öneri' olan bu kitaptan lütfen edinmeye çalışın.