nbc home  

 

Sinefil

 

Uzak Ne kadar Uzak?

Üstün Kaya/Onur Yazıcıoğlu, Sinefil, 10 Temmuz 2003


Cannes mutluluğunu hepimizin kursağında bırakan
Mehmet Emin Toprak'ı rahmetle anarak...

 

Entel: Laf üreten kimse, yeni moda aydın.
Entelektüel: Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek nitelikte olan kimse.
Ali Püsküllüoğlu, Arkadaş Türkçe Sözlük

İşte Uzak filminin kısa özeti...

Eşsiz ülkemizde var olan her şey o eşsizliğe ucundan köşesinden bulaşmıştır. Türkiye aydınının durumu da bu eşsiz tablonun içinde göz kamaştırıcı ya da mide bulandırıcı bir eşsizliğe sahiptir. Nitekim bu ülkenin aydını; ikinci tanımda belirtildiği üzere "çevresini aydınlatabilecek" niteliğindense, ilk tanımda yer alan "laf üreten" ve "yeni moda" gibi nitelemelere daha kolay ısınmıştır.

Ülkemizin aydını halkçılıktan, özgürlükten ne anlamaktadır? Tabii ki bu kavramların gerçek karşılıklarını bilmek, laf üreten, yeni moda bir prototip bu kavramların içini boşaltmalı ve tarihsel karşılıklarındansa yeni moda karşılıklarını bulmalıydı.

Uzak adlı filmdeki Mahmut karakteri işte tam bu sözünü ettiğimiz türden bir aydın. Yılmaz Güney'e olan hayranlığı, İstanbul'a cebinde bir otel parası olmadan gelmesinden kaynaklanmaktadır. Bu, Mahmut'u yeterince halkçı yapmaktadır. Özgürlükten anlaşılandan da Maslow'un Gereksinimler Hiyerarşisi'nden gelen "cebime paramı koydum, biraz laf üretip marjinal bir insan olayım, böylelikle yalnız kovboy triplerim de boşa gitmemiş olur" düşüncesinin, hayata geçirilmesidir. İşte henüz kimseye uzak olmayan Mahmut'un film tarafından bizlere anlatılmayan, önceki olası öyküsü...

Tabii ki yukarıdaki olası öykü, uydurulmuş bir öykü. Yalnız bu öykünün filmden bir takım dayanaklar bulduğu düşüncesindeyiz. Bu dayanakları ortaya koyabilmek için bizlere filmin anlattığı Mahmut karakterini biraz irdelemek gerekiyor.

Mahmut'un iki yönünden söz etmek mümkün. Birincisi; dış dünya tarafından algılanan Mahmut. İkincisi ise; yalnızken gördüğümüz Mahmut.

Dış dünya tarafından algılanan Mahmut, kent soylu sorunlara sahip bir adam. Çarpık kadın-erkek ilişkileri yaşamak, boşanmış bir insan olmak, eski eşinin yaptırdığı kürtaj, yalnızlık, yabancılaşma film tarafından gösterilen sorunları. Bir de "eski dostlarıyla" yapmış olduğu sohbetten anlaşılan; sanatsal kaygılar...

Ancak; Mahmut'un gerçek sorunları, yani dış dünya tarafından algılanmayan, biz izleyicilerin onun yalnız çırpınışlarını izlerken gözümüze çarpan sorunları bizlere gerçek Mahmut'u anlatıyor. Taşralılığını üzerinden hiçbir zaman atamamış olması Mahmut'un gerçek sorunu. Onun gerçek uzaklığı hayata olan yabancılığı değil. Olmak istediği insana olan uzaklıktan kaynaklanan bir salıvermişlik.

Mahmut'un o küçük ve lüks arabası, kendisinin yalnız bir adam olduğunun farkında olmasından dolayı var. Aynı şekilde; o koskoca kütüphanenin varlığı, Bach cdleri, bir aydının evinde bulunması gereken aksesuarlar olmalarından kaynaklı. Tabii ki o kitapların okunmadığı konusunda kesin bir yargıya varmamız söz konusu değil. Ancak şunu biliyoruz ki; aynı Yusuf'un kadın-erkek ilişkilerine özenerek bakmasına, güzel kadınların ağzının sulanmasına neden olduğu dürtüler, Mahmut'un arkadaşlarına sorduğu "karılar nerde?" sorusuyla aynı kökenden gelmektedir.

İlk fırsatta Tarkovski'nin Stalker'ının yerine bir porno filmi koyması ya da annesinin evinde ilk iş olarak Fashion Tv'yi açması bizlere onun özünde Yusuf'tan farklı bir karakter olmadığını göstermektedir. Nitekim; Yusuf'la Mahmut, aynı anda farklı evlerde Fashion Tv izlemişlerdir. Yusuf'la olan kavgasından kırsaldan gelen insanları, donanımsızlıkla hazırcılıkla suçlamaktadır Mahmut. Kendisinin o donanımları dişiyle, tırnağıyla edindiğini anlatır. Bu sırada kırsaldan beş parasız geldiğini de araya sıkıştırır. Acaba yıllar önce Mahmut'u kente götüren nedenler, nitelik olarak Yusuf'unkilerden çok mu farklıdır? Tabii ki hayır. Ancak Yusuf'un gelişinde "ekonomik kriz", "hep siz mi gezeceksiniz? Biraz da biz gezelim" gibi farklı semptomlar bulunmaktadır. Semptomların farklı olması sorunun kendisini değiştirmez.

Mahmut'un geldiği dönemdeki göç etmiş genç insanın İstanbul'u fethetme isteğinin altında Yılmaz Güney miti bulunmaktadır. Mahmut'un sözde idealist, hatta biraz da kazıyarak bulduğumuzda ortaya çıkan sözde sol duyarlılıkları, bu mitin gençlere gösterdiği duyarlılıklardan geçmektedir.

Yusuf'un Mahmut'tan bir farkı da bu fetih sırasındaki mitin dejenere bir mit olmasıdır. Onun miti daha bir İbrahim Tatlıses'tir, daha bir "Kasımpaşalı"dır. Bu örnekler bizzat filmin içinden çıkarılma örnekler olmamakla beraber, Yusuf'un hayata karşı duruşu bize bu isimleri anımsatmaktadır.

Filmin bizce çok derinlerde bir taktik hatası bulunmaktadır. Bu hata; Mahmut karakterinin hatalarının, eksik yönlerinin açık edilmesi sırasında, izleyici üzerinde oluşan Yusuf sempatisidir. Özünde aynı sorunu taşıyan bu iki karakter arasında film Yusuf'u sempatik göstermektedir. Oysa ki; o da misafir olarak bulunduğu evde, istemeyerek de olsa haddini aşabilen, insan ilişkilerini kurarken her şeyin geldiği yerdeki gibi olması gerektiğini düşünen ve bunu doğru bulan bir karakterdir. Bu durum başta masum görünebilir ancak bugün İstanbul'a 15 milyon nüfuslu bir köy dememizin nedeni, o tavır ve davranış biçiminin İstanbul'u kuşatmış olmasıdır.

İdealize edilen karakter kimdir pekiyi? Soruyu biraz daha düzeltirsek, bu kentin yaşamına doğrudan tutunabilen karakter kimdir? Filmin bize çok az bir süre gösterdiği Orhan filmin olmasa da 2000 yılların idealize edilmiş karakteridir. Yani Mahmut'un eski eşi Nazan'ın, ikinci eşi olan adam. Havaalanında yalnızca davranışlarını gördüğümüz Orhan; tezcanlılıkla bavulları havaalanına taşımakta, o heyecanın arasında eşinden ilgi ve güler yüzü esirgememektedir. Üstelik; bir çok Türk Genci'nin hayali olan yurt dışı fırsatını da ele geçirmiştir. Mahmut'un hala sevdiği eşinin de sahibidir. Orhan gerçek bir kazanan, Mahmut'sa sahte bir kaybedendir.

Film bize Yusuf'un o evden nereye gittiğini söylememektedir. Ancak Yusuf'un kasabaya geri dönmeyi kesinlikle istemediğini biliyoruz. Nazan bir kazanla Kanada'ya gitmiştir. Mahmut mu? O seçtiği yaşamı sürdürmektedir...

Mahmut karakteri o kadar bizden bir karakter ki... Laf olsun diye olunan sanatseverliği, sırf kendine gerektiği kadar demokrasi isteyen demokratlığı, yoksul olunduğu için olunan solculuğu, sadece zengin olduğu için yitirilen duyarlılıkları, aslında hiçbir şeyi ve aslında bizleri anlatıyor Mahmut bize. O yüzden Uzak bize o kadar yakın ki...