nbc home  

 

Sinema.com

Muzaffer Özdemir : "Artık kendi filmimi çekmek istiyorum"

Esin Küçüktepepınar, Sinema.com, 30 Mayıs 2003

Sinema tutkusunu beyazperdeye yansıtmak için yıllar önce Yeşilçam sokağını arşınlamış, yönetmenlik heyecanını kısa filmler, belgesellerle yatıştırmaya çalışmış. Mütevazi tavrıyla karşı çıksa ve “benim işim oyunculuk değil” dese de o artık Altın Palmiyeli bir aktör.
Uzak'daki performansıyla rol arkadaşı merhum Mehmet Emin Toprak ile bu önemli ödülü paylaşan Muzaffer Özdemir bu çok özel söyleşide sinema tutkusunu anlatıyor.


”Kasaba”nın delisiyle başlayan, “Mayıs Sıkıntısı” ile devam eden ve son olarak “Uzak” ile zirveyi bulan bir oyunculuk kariyeri. Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödülü'nü Türkiye'ye getiren Nuri Bilge Ceylan’ın arkadaşı ve filmlerinin oyuncusu Muzaffer Özdemir ile bir Beyoğlu kafesinde söyleşi için buluştuk. Önce nazik ve çokca mesafeli, özenle seçmeye çalıştığı kelimelerin arkasını dolduran ve ilerleyen dakikalarla birlikte ince mizahıyla sizi de rahatlatan birisi. Basınla konuşmaktan pek de haz almayan ve söyleşi isteğimi boynunu bükerek kabul eden Özdemir, Türk basınında röportaj verdiği iki gazeteciden birisi olarak beni seçmişti.
Gümüşhane’de doğan, uzun yıllardır Ankara’da yaşayan Özdemir, bu iki şehir arasındaki dönemde geldiği İstanbul’da sinema tutkusunu karelere geçirmek için Yeşilçam setlerini dolaşmış, setinde yardım ettiği arkadaşı Nuri Bilge Ceylan’ın oyuncusu olmuş. Tarihi eser restorasyonundan dağcılığa sayısız hobisi olan Muzaffer Özdemir ile sizin için görüştük.


Her şey nasıl başladı? Sonunda sizi Türkiye’nin ilk Altın Palmiyeli oyuncusu yapan sinema yolculuğunuz nasıl başladı?
Muzaffer Özdemir: Öncelikle belirteyim. Aslında ben oyuncu filan olmak istemiyordum, istemedim de. Ayrıca özellikle söyleyeyim; benim için en son iş oyunculuktu. Kendi mesleğim olarak görmüyorum bunu ve esas yapmak istediğim de sinema. Ayrıca ödül ve ün gibi şeyler de bana çok yakın değil. Profesyonel bir oyuncuyu farklı etkileyebilir tabii ki. Benim için önemli olan nasıl bir öykü anlatıldığıdır ve ortaya iyi bir film çıkmasıdır. Oyunculuk tamamen tesadüfen, Nuri Bilge’nin itelemesiyle olmuş bir şeydir.

Cannes gibi bir festivalde böylesine büyük bir ödül alacağınızı hiç düşünmüş müydünüz?
Muzaffer Özdemir:Aslında düşünmedik. Filmin ödül alabileceğini düşünüyor insan ama oyuncu konusunda değil. Bir de Cannes’ın yapısını çok bilmiyoruz. Belirli parlak bir imajı var tabii ki ve de çok büyük bir pazar. Sonuçta meslekten oyuncu filan da değiliz o nedenle takip etmek ve kendimizi bu yarışta görmek aklımıza gelmedi. Sonuçta dediğim gibi ben profesyonel bir oyuncu değilim.

Sinema tutkunuza dönersek, nasıl başlamıştı her şey?
Ben Gümüşhanede’den İstanbul’a jeoloji mühendisliği okumaya geldiğimde aslında tüm niyetim Yeşilçam’a gelmek ve sinema ortamına yakınlaşmaktı. 1974 yılında ITU’de okumaya başladığımda da ilk işim Yeşilçam’ı, setleri ziyaret etmek oldu.


Hayallerinize bu kadar yakın dururken İstanbul’daki sinema maceranız nasıl gelişti?
Muzaffer Özdemir:İş aramaya başladım. Set işçiliğinden filan başlamak istiyordum yani işin temelinden. Gözüm öyle yükseklerde filan değildi ama kimse o dönemde bir üniversite öğrencisine set işçiliği vermek istemiyordu. Çaldığım her kapıda alaycı bir bakış, küçümseyici bir davranışla karşılaştım. Bana insanlar tavsiyelerde bulunuyor “bunlar boş işler” filan diyorlardı.

Kimlerin kapısını çaldınız örneğin?
Muzaffer Özdemir:Geldiğimin üç veya dördüncü ayıydı, Halit Refiğ’e gittim. Sinema yönetmeni nasıl olunur, diye sormak için. O dönemde film çekmiyordu. Bana set işçiliği filan aramamı tavsiye etti ve “buluncaya kadar ararsın” dedi. Aslında oldukça yakın ve incelikli davrandı, tıpkı bir ağabey gibi. Mesela Yavuz Özkan’ın ilk filmi "Yarış"ın setine gitmiştim. "Hakkari’de Bir Mevsim" için köyde 15-20 gün kaldım. Ama bir türlü set işçiliği bulamadım kendime.


Bu arayış ve şartları zorlayış ne kadar sürdü?
Muzaffer Özdemir:Yaklaşık bir yıl kadar çabaladım ve sonunda vazgeçtim. Bu arada ortalıklarda benim gibi çok insan olduğunu gördüm. Yeşilçam kaygan bir platform. O parlaklığın ardı hiç de öyledeğil. Nostaljik filmlerin arkasında hiç hoş olmayan bir yapı var. Orada işimin olmayacağını çok çabuk kavradım. Evet iyi filmler çıkıyordu ama her şey kaygandı. Hala da öyle devam ediyor sinema camiası.

Yeşilçam’dan uzaklaştınız ama sinemadan değil kuşkusuz..
Muzaffer Özdemir:Evet, Yeşilçam sisteminin dışında film yapabilirim düşüncesinde karar kıldım. Kısa filmler yaptım. 16mm. belgesel çalıştım. “Olaylı” belgeseller çektim yani işte bilirsiniz siyasi eylemleri kaydettim. Dağcılık yaptığım için bol miktarda tırmanış filmi çektim. Onları çok da beğenmedim açıkcası.

Neden?
Muzaffer Özdemir:Teknik yetersizlikler vardı. Sadece elinize aldığınız kamerayla bir şeyleri görüntülemek yetmiyordu. Mesela filmi banyoya gönderdiğinizde bir bobin ortadan kaybolabiliyordu. Ama bu filmler sayesinde çok şey öğrendim tabii ki. Bir şeyi yapmadan bilemiyorsunuz. İnsan yaparak ne gibi eksiklikleri olduğunu anlıyor, kendinisi geliştirebiliyor. Bu nedenle o filmler önemlidir benim için.


Peki Sinema tutkunuzu başlatan neydi, hangi filmdi hatırlıyor musunuz?
Muzaffer Özdemir:Çoçukluğumda başladı tabii ki. Sanırım dört beş yaşlarındaydım. İlk izlediğim film eski siyah beyaz bir filmdi ve adı “Bıçaklar Fora”ydı. Bu filmden çok etkilendiğimi ve sinema büyüsüne kapıldığımı biliyorum.


Daha sonraki dönemlerde hangi sinema ve sinemacılardan etkilenmeye başladınız?

Muzaffer Özdemir:Güney Amerika sinemasını filan takip etmeye başladım. Glauber Rocha’yı, Ruy Guerra’yı izlerdim. İstanbul’da yaşarken benim gibi aynı konulara meraklı insanları bulmaya başladım. Bir süre sonra böyle bir çevreniz oluşuyor zaten. Sinema çevresinde tanıdıklarım oluşmaya başladı. Bilirsiniz, rahmetli Onat Kutlar o zaman Sinematek’i yönetirdi. Sinema bilgim orada oluştu, sürekli film seyrederdim, onunla sohbet ederdik. Glauber Rocha’yı, Ruy Guerra’yı izlerdim.


Peki yeşilçam hayalkırıklığı ve İstanbul’dan sonra yaşantınızı nasıl idame ettirmeye karar verdiniz?
Muzaffer Özdemir:Ailem aslında inşaatçılık yapar. Ben de baba işine döneyim dedim. Mimar olan kardeşimle birlikte tarihi yapıların restorasyonuna başladık. Severek yaptığım bir iş oldu. Ama o da sonuçta benim için hobi gibi, sinema gibi yani.


Nuri Bilge Ceylan ile birlikte çalışmaya başlamanız nasıl gerçekleşti?

Muzaffer Özdemir:Biz Nuri Bilge ile eski arkadaşız. Dağcılıktan yani. İkimiz de tırmanmayı severiz. Sinema ve fotoğraf da zaten ortak konularımızdı. Zaman zaman buluşur sohbet ederdik. Ben sinema yapmaktan vazgeçtim ama o yılmadı, hayallerini gerçekleştirdi. Ben o kadar azimli, cesur ve çalışkan değilim galiba.


“Kasaba”nın delisiydiniz ilk kez. Nasıl gelişti bu rolde yer almanız?

Muzaffer Özdemir:Ben aslında sete ziyarete gitmiştim ama ekip küçük olduğu için bir de video assist işini üstlendim. Niyetim bir kaç gün takılıp dönmekti. Sonra bu kasabanın delisi için birisi arandı filan olmadı, bulunamadı. Sonunda Nuri Bilge bana geldi ve “sen deliyi canlandıracaksın” dedi. Küçük bir roldü ama tabii ki kabul etmedim. Nuri Bilge çok uyanık, “hadi üçümüz de bir deneme çekimi yapalım” dedi ve ben, Sadık ve Nuri Bilge deliyi oynadık. Sonuçta en iyisi benimki oldu. Bir hafta reddettim ama kurtulamadım. Oyunculuk hiç aklımın ucundan geçmemişti çünkü. Oyunculuk yapacağım en son işti belki de!


Bu küçük bir rolden Mayıs Sıkıntısı’nda başrole geçtiniz..
Muzaffer Özdemir:Evet, ben olay burada başladı ve bitti diye düşürken Nuri Bilge bana yeni film için küçük bir rol olduğunu söyledi. “Sen kendini oynayacaksın, hem böylece hevesin de geçer, zaten üç beş sahne var” dedi ve senaryoyu verdi. Bir de baktım baştan aşağı ben yani başrol. “Ağır gelir, ben bunu altından kalkamam” dedim. Ama Bilge çok süper bir şekilde zayıf noktamı ortaya koydu ve “senin bunun üzerine gitmen gerekir” gibi bir şeyler söyledi.


Sonunda nasıl karar verdiniz başrolü canlandırmaya?
Muzaffer Özdemir:Beni cesaretlendiren tüm oyuncuların amatör olmasıydı. Ben de ancak onlar kadar berbat edebilirim diye düşündüm. Ya da onlardan geri kalmam diyerek yola çıktım.


Siz mesleğim oyunculuk değil diyorsanız da başarınız Cannes’dan bile tescilli. Nasıl bir oyuncusunuz? Çalışma tarzınız, metodunuz nedir?

Muzaffer Özdemir:Kamerayı ve film çekildiğini unutabildiğim anda konsantrasyon sağlayabiliyorum. Setteki oyunculara yani karakterlere odaklandığımda ve bunun dışında her şeyi unuttuğumda rol gibi olmuyor ve doğallığı yakalayabiliyorum. Ama bu anların sayısı çok azdır. Böyle bir anı ben filmi izlerken farkedebiliyorum. Siz ayıredemeyebilirsiniz belki ama ben “işte şu an her şeyin farkındaymışım” filan diyorum. Kendimi unuttuğum ve konsantrasyon sağladığım anları ise hemen görüyorum. Ben oyunculuğu abartmadığım için her şey kendiliğinden gelişiyor. Aksi takdirde rol öncesi öyle fiziksel hazırlık, uzun provalar filan yapmıyorum. Benim için önemli olan o anı yakalamak ve oynamaya başlıyorum.


Bir sinemacı olarak yakın gelecekteki projeleriniz neler?
Muzaffer Özdemir:Tabii ki sinema yapmayı istiyorum. Tutkum yok eskisi gibi ama heyecanımı sürekli kılmaya çalışıyorum. Dijital olayı tabii ki sinema yapmayı kolaylaştırdı. Önce bir kısa film yapıp bir bakmak istiyorum. Hala heyecan duyuyorsam uzun metraj için çalışmalara başlayabilirim ancak.

Aklınızda hep çekmek istediğiniz bir şey var mı, bugüne kadar taşınan?
Muzaffer Özdemir:Bu tür şeyleri anlatmak sakıncalıdır. Yani yıllar içinde projeler değişebilir, sizin yaklaşımınız değişebilir. Bazıları film çekeceğim der, bir bakarsınız altı yıl geçmiş, hala oyuncu bulamadık filan derler. Öyküler eskiyebilir, her şey değişebilir. Hiç acele etmiyorum artık.


Siz bir yönetmen olarak sizin gibi amatör oyuncularla mı çalışmak isterdiniz?
Muzaffer Özdemir:Aslında evet. Benim filmimde oynayabilecek birisi bence profesyonel olmasa iyi olur. Zaten iyi oyuncu da benim filmimde rol almaz gibime geliyor. Ünlü olsun veya olmasın kötü oyuncularla da ben çalışmam.


Hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Profesyonel oyunculuk anlamında benim en beğendiğim isim “Tecavüzcü Coşkun” dur, bir de ikinci veya üçüncü rollerdeki yani karakter oyuncuların çoğu iyidir Türkiye’de.


Dünya sinemasında etkilendiğiniz yönetmenler kimler?
Muzaffer Özdemir:Tarkovski, Ozu,Abbas Kiorastami, Nanni Moretti gibi yönetmenleri seviyorum ve izliyorum.