nbc home  

 

KASABALI GENÇ ARTIK ÖZGÜR ...
Nihal Bengisu Karaca, Zaman Gazetesi, 3 Aralık 2002

Nuri Bilge Ceylan filmlerinin yakın çağrışımları Mehmet Emin Toprak'ın yüzüne aittir. Geniş ve huzursuz bir alın, birbirinden uzak, kaygılı gözler, alınganlıkla ve öfkeyle kasılan bir yüz...

Bir kasaba delikanlısının yüzü, ne tevekkül ehli dedelerinin teslimiyeti var onda, ne de metropol'le uzlaşamayıp doğayı tercih eden mühendis amcaların saflık öykünmeleri... Bir fasit daire içinde sıkışıp kalmaktır onun yüzü; gidemediği için kalan, kaldıkça yaralanan karakterlerin adamı M. Emin Toprak...

Kuzeni Nuri Bilge Ceylan olmasa, üç aşağı beş yukarı hayatı olacaktı bu roller. Çünkü gerçekte de bir kasaba genci M. Emin Toprak. Çanakkale Seramik'te çalışan, Nuri abi çağırdıkça gidip film çeviren yeni evli, çiçeği burnunda, dumanı üstünde taze ödüllü, yeni oyuncu. Ölüm haberinin yarattığı acı, her şeyin başında ama seçilmiş bir yolun ilk çeyreğinde olmasıyla daha da koyulaşıyor. Acı ve şaşırma yan yana gelip fotoğraf çektiriyor. Her erken ölüm 'vaktinde ölüm'den biraz daha acıdır. Ama şansı yaver gitmiş ve 'başarı' hanesine artılar iliştirmeye başlamış bir gencin erken ölümü düpedüz trajik gelir bana. Ölüm-kalım hesabının uğramayacağı bir mevsimdir 'başarılar hanesinin artılarla tanıştığı' bu süreç. Mutluluğun romanlardaki gibi, filmlerdeki gibi olduğunu düşündüren bir evrede, aldığı ödülleri sevgili karısına hediye ederken adam, ölüm sessizce 'sobe'ler onu. Bu ölüm ölenden çok, onu izleyen için trajiktir aslında.

Filmlerindekinin aksine dingin, barışçıl ve inançlı bir gencin başına gelse de. Çanakkale'nin Yenice ilçesindeki yakınlarına bayram ziyaretine giderken başına gelmiş talihsiz kaza. 35 HRU 52 plakalı arabanın içindeymiş. İnsan vefat edeni tanıyınca bu detaylardan da ikrah getiriyor; bir arabanın plakasının ölenin adıyla aynı cümlede geçmesinden, dahası bu sayı ve harf kalabalığının gözün anlamsız seçiciliğiyle her şeyin önüne geçmesinden 5n+1K kuralları adına utanıyor. Gerçi hakkını yemeyelim, gözün beyinle beraberliğinden küçük yumaklar çıkıp çözülüveriyorlar o an... "Araba", M. Emin Toprak'ın canlandırdığı 'gitmek isteyen' (Kasaba) ya da 'gidip gideceğine pişman olan' (Uzak) genç delikanlı rollerine garip bir gönderme yapmak üzere orada bulunuyor sanki, haberi ikiye bölüyor orta yerinden...

Kasaba'yı dışarıya bağlayan uzun ince kavisli yolun başında durup bir geleceğine bir geçmişine bakan, gidip gitmemek arası sisli düşüncelere dalan gencin kararsız yüzü dalgalanıyor zihnimde. Nuri Bilge'nin daha iyi bir hayatın özlemi ve korkusu arasında sıkışmış taşralı kahramanları M. Emin Toprak nezdinde havaya karışıyor; seyrü sefer vakti geldi diyorlar... Ruhları şad olsun....